İSTANBUL CONTEMPORARY ‘17 ÜZERİNE l ALİ BALKAN

CI’un  12.edisyonunda benim ilgimi çeken en büyük değişiklik, fuar tarihinde yapılan değişiklikti. 11 yıldır kasım ayı ilk yarısında düzenlenen fuar, eylül ayının ilk yarısına çekildi. Bu gerçekten de riskli  ve ziyaretçi sayısına olumsuz etki edebilecek bir seçimdi.

 

Geçen yıl bu zamanlarda “sanat sezonu” başlıklı yazımda bir söyle demiştim: “Ben size meteorolojik bir tanım getireyim: Dünya gezegeninin kuzey yarımküresinde ısının 20 derecenin altına düşmesi ile başlayan, 20’lerin üstüne çıkması ile biten meteorolojik olaya, sanat sezonu denir! Havalarda da artık 15 derecelere inince ilk başlayan döneme de  fuar sezonu denir.”

 

Çılgın proje

Mevsimler ve bunun sanat sezonuna etkisi için bir ek de yapayım. Yaza geçiş ve yazdan çıkış çok esaslı farklar taşır. Haziranın ilk yarısı, kışın devamı olduğundan fuarların bir şansı olabilir, ancak kuzey yarım kürenin adeta tatile girdiği ağustostan sonra daha şehir bile tatil havasındayken, eylül kanımca bir sanat fuarı için oldukça zor bir ay değil, en zor aydır.

Uzun lafın kısası sanat çevresininin pek te alışık olmadığı bir dönemde fuar kapılarını açtı. Son olarak 2015 eylülde düzenlenen Art International en fazla 30 bin ziyaretçiye ulaşabilmişti. Geçen sene 100 bin ziyaretçi sayısına kasım ayında yaklaşan CI, eylülde sanatseverleri ne kadar cezbedecekti?

 

İşin doğrusunu söyleyeyim bu büyük riskti. Bunu ölçmüş, tartmış  olabilmelerinin bir yolu da yok. Takvimde esaslı bir değişiklik yaptılar. Sözgelimi perşembe günü 22’de  yayımlanan dizinin pazartesi öğle kuşağına  çekilmesi gibi bir değişiklikti. Bildiğin “Çılgın projeydi”.

 

CI çok zor bir testten büyük başarı ile geçti

Eylül’de hava sıcaklığı rekorları kırılırken, okullar bile açılmamışken,  “tatilin güzeli eylülde olur” mottosu ile sanatseverler sonbabarın yazdan kalma en güzel günlerini  tatil beldelerinde yaşarken ben de bir tahmin yaptım. 70 bin ziyaretçi büyük başarı olur diye düşündüm. Ancak Afrika sıcaklarının eylülde tekrar İstanbul’u etkisi altına alması üzerine, ziyaretçi sayısı tahminimi 60 bine indirdim. Fuar ise, 80 binden fazla ziyaretçisi ile öyle bir şeyi ispat etti ki bunu tarihe not düşmek gerekir.

 

İster kritik ağırlığa ulaşmak deyin, ister  İstanbul sembolü olmak deyin, bu çok önemli bir şeydir. Büyük bir başarıdır. Tebrik etmek gerekir.

 

Ziyaretçi sayısı niçin önemli

Öncelikle herkesin oldukça sanallaştığı, sosyal medyanın alıp başını gittiği bir çağda, sıcaklık rekorları kırılırken, İstanbul’da hafta sonu trafiğine gireceksin, fuara gideceksin, saatlerce kalabalığın zirve yaptığı fuarda gezeceksin,  bir de girişte 55 TL’ye bilet alacaksın. Bu çabayı karşılayan deyim de bellidir: “Sevgi emektir”.

 

Bu yüksek sayı, sanatseverlerin fuarı çok önemsediklerini, bir sanat olayı, sanat şöleni olarak gördüklerini ortaya koyar. Diğer yandan, şehirle bütünleşme iddiasındaki bir fuarın izleyici ile buluşması da çok önemlidir.

 

Bilet fiyatı yüksek mi?

Dünyadaki sanat fuarlarının giriş ücretlerine baktığımızda Art Basel’da 220 TL olduğunu görüyoruz. Yahu İsviçre çok pahalı bir yer derseniz. Brezilya’da düzenlenen Sp Arte’nin   bilet fiyatının yaklaşık olarak Contemporary İstanbul ile yakın bir değerde olduğunu görüyoruz.  Bu anlamda, bilet fiyatları da uçuktu demek temelsiz kalıyor.

 

Diğer yandan da şunu düşünelim. Diyelim ki bilet fiyatları 10 TL olsa emin olun ki ziyaretçi sayısı öyle bir artardı ki, Pazar günü fuarın gezilmesi fiziksel olarak imkansız hale gelirdi. Alt kat, yetersiz soğutma imkanları ile,  meteorolojik bağlamda İstanbul’da eylül ayı sıcaklık rekorları kırılırken hamama dönerdi. Burada optimum bir dengenin gözetildiğini tahmin ediyorum.

 

Diğer yandan Art Ankara ve Artist fuarlarının dünya ile kıyaslanınca çok cazip giriş ücretlerine sahip olduklarını da sanat severlere hatırlatalım.

 

Ümit Gezgin’le fuar açılışında

 

Genel değerlendirme

Öncelikle sanat piyasasının daraldığı, siyasi ve ekonomik çalkantıların tüm dünyada ve bölgemizde çok ciddi yaşandığı bir dönemde, fuarın çok ta iddialı olmasını kimse beklemiyordu.

 

Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli, kapanış günü “2015 yılı sonunda başlayan ve 2016 yılı boyunca atarak devam eden sıkıntılar içinde geçen yıl fuarımızı düzenledik. Bu İstanbul’a ve sanat çevrelerine beslediğimiz güvenin ve aynı zamanda sorumluluğumuzun bir sonucuydu.” diyerek bu durumun da altını çizmişti.

 

Bir örnek verecek olursak, 2014’de 85 milyon dolar değerinde eser  satışa sunulurken bu sene 55 milyon dolar tutarında eser satışa sunuldu.

 

Haber Türk’te yer alan değerlendirmede “boş alanların geçen seneye göre daha iyi kamufle edildiği” yorumu da bence çok yerindeydi. Yani  katılım eskiye göre azdı ama bunu fark etmek geçen seneye göre zordu.

 

Önemli olan ise bunlar hiç  değildi. Önemli olan, sanat piyasasının hiç te parlak olmadığı bir dönemde, fuara gösterilen ilgi, onca zor koşullara rağmen fuarın ayakta kalması idi. Bu sanat dünyası için moral kaynağı oldu.

 

Geçen senenin aynısı “yaw”(!)

“Aynı  geçen fuar”…”Geçen sene de yok muydu bu? “Bence geçen senekinin aynısı”..” Nerdeyse geçen seneki gibi”  sözler hollerde yürürken sıklıkla duyabileceğiniz sözlerdi. Bunlar, yıllardır CI için yapılan eleştirilerin ilk sırasında bu yer alır. Ama ilginçtir ki, yıllardır aynı kesim de sürekli fuara gelir ve aynı eleştiriyi yapar. Acaba da bu bir klişe midir? Bu mevzulara girmek pek te anlamlı gelmiyor bana. Benim beklediğim başkaydı. Hıncal Uluç ne diyecekti?

 

Sanat Kaosu”

Futbol programlarındaki çok sert eleştirileri ile futbol camiasında eleştirmediği son 3-5 kişinin de bizi ne zaman eleştirecek endişesi ile yaşadığı Uluç, son yıllarda   fuarı da “ sert eleştiri kapsama alanına” aldı(!)

Geçen senelerde, panayır dedi, tek amaç satış olmuş dedi, yığmışlar resimleri dedi. Bu sene de ne diyecek merak konusuydu. Geçen sene dediklerini tekrarlayıp, fuara gitmeyeceğini açıkladığında “CI” yırttı diye düşünmüştüm(!). Ne de olsa gitmediğin bir fuarı, eleştiremezsin değil mi?

 

Ama radara girmişti fuar bir kere, çıkış yoktu(!). Bu sefer de fuara giden kardeşinin deneyimlerine yazısında yer verdi. Kız kardeşinin “Hıncal Ağabeyimin köşesindeki uyarıya rağmen koşarak gittim.” cümlesi gözlerden kaçmadı(!)

 

Geçen sene fuarı “panayır” olarak niteleyen Uluç, eleştiri dozajını 3-4 tık arttırarak bu sene fuarı  “Sanatsal kaos” olarak niteledi.

 

Şunu da not düşeyim.Bu sezon, sanat piyasası toparlanmaya başlarsa emin olun 100 bin ziyaretçi de aşılır, hatta dünya rekoru da kırılır, hem de yaz sıcağında. Böyle bir şey olursa, Uluç’un eleştirisi hangi seviyelere çıkar , bunu artık fuar yönetimi düşünsün(!) Önümüzdeki sene demişken biraz da geleceği düşünelim.

 

Fuarların ve galerilerin geleceği

J.Baer başkaca bir fuarda galerisini kapamış iki galeri sahibi ile konuşuyor. Soruyor, galeriniz nerede diye. Cevap, bulutta(cloud). Çalışanlarınız nerede diye de soruyor. Cevap, evlerinde bilgisayar başındalar.

Dünya değişiyor. Sanat piyasası da değişiyor. Fuarlar ise o kadar da değişmiyor. Oldukça muhafazakarlar.

 

2014’teki yazı dizimde, fuarların “galerilerin galerisi” olduğunu düşündüğümü söylemiştim.  Diğer yandan da sanat fuarlarının, fuarların “kremasının kreması” olduğundan bahsetmiştim. “Kremasının kreması” niteliği sponsorları ve ziyaretçiler için önemlidir..

 

“Galerilerin galerisi” bir nitelik belirlemekten çok bir yaklaşıma ilişkindir. Ve bu tez, klasik fuar sistemi  ile örtüşmez. Sözgelimi sıradan bir fuarın amacı, sergileme alanlarını en yüksek ücretten en üst düzeydeki  galerilere kiralamak, sponsorluk gelirlerini

yükseltmek  ve olabildiğince bilet satmak üzerinedir.

 

Galerilerin galerisi yaklaşımına girdiğimizde, yarı kamusal hizmet sağlayan,  en azından fuar-galeri ilişkisinin adeta idealist bir yaklaşımla galeri-sanatçı ilişkisi çerçevesinde ilerlediği bir ilişkiden bahsetmiş oluruz.  Ancak zannediyorum herkesin aklında sadece bir fuar var ve bu fuarın modellenmesi söz konusu.

 

Art Basel modellemesi

Biliyoruz ki, Art Basel(Basel)fuarı,  tüm fuarların modellemek istediği fuar. Ama işin doğrusu, bu model tekildir ve olsa olsa orada çalışır. Miami ya da Hong Kong da “şube” açılmış olması bu gerçeği değiştirmez.  Elbette ki fuarlar, bu fuardan günümüzün pek sevilen terimi ile “benchmark” (referans noktası almak) yapacaklardır da bu ne kadar faydalı olacaktır?

 

Söz gelimi, dünyada yeknesak şekilde yer alan  çeşitli sektörlerden bahsetseydik, sanayiden otomotiv, hizmetten turizm gibi, modellemenin başarılı olacağı düşünülebilirdi. Ancak sanat alanına girdiğinizde ardından da sanat piyasası gibi bir alana girdiğizde, “lokalizasyon”(yerelleştirme) ile bir yere varamazsınız. Şehire fuarın nüfuz etmesi de bu şekilde sağlanamaz.Uzun lafın, kısası, adeta astroloji alanınına giren (hava,ateş,su, toprak grupları) açık hava sergisi, olsa olsa, izleyicinin aklında “tahta” nerede sorunsalını oluşturmuş olabilir(!) Usulen bir de eleştiri getirdikten sonra artık bir özet geçelim…

 

Bağlayalım

Tüm dünya zor günlerden geçerken, sanat piyasası eski güzel günlerini ararken, rutinleşmiş ve şehirle bütünleşmiş organizasyonların devam ediyor olması önemlidir. Moral kaynağıdır .Diğer yandan,  fuara yoğun ilgi gösteren sanatseverlerin de bu başarıdaki payı büyüktür.  Sıcaklık rekorları kırılırken, şehir tatil havasındayken, İstanbul’da sayısız alternatif program varken, fuara gelmeyi tercih etmiş olmaları sanat dünyası için ümit verici bir durumdur.